22 Temmuz 2013 Pazartesi

Gülümse


Gülümsemek.Yazılarımda çok kullandığım bir fiil. insanlara en çok yakışan eylem gülümsemek bence. İnsanlar ve aklımda kalan gülümsemelerini yazmak istiyorum.



Kişi1: su birikintilerinin üzerine yansıyan görkemli ağaçların elimdeki eski analog makine ile fotoğrafını çekerken gülümseyerek beni izliyordu. Birikintilerin üzerinde paçalarımı sırılsıklam ıslatana kadar dans ettim.Yağmur başlamıştı. Koşarak yanıma gelip bana sarıldı. Yanaklarımı sıkarak yüzümü yüzüne çevirdi. Kalbiyle gülümsüyordu sanki. Yakınlarda minik bir tavernaya gittik. Ben yağmuru seyrediyordum o ise beni. Hala gülümsüyordu. Kişi 2: Bordo koltukta oturup beni dinliyordu. İş hayatımın, çocukların bana öğrettiği şeydi anlatmak...Giderek kendimi anlatmakta daha yetkin hale geldiğimi hissediyordum.İlk defa beni eleştirmedi.Yüzü çok güzeldi.Pembemsi.Gülümseyerek keyifle karanfilli sigarasını içiyordu.Sevincimden ruhum bile gülümsedi o anda. Benimle gurur duyuyordu.Sürekli gülümsüyor,ağzımdan çıkan her kelime onu keyiflendiriyordu. Kişi 3: Cennete giden küçük meleğimin bana olan aşkını ona anlatırken gülümsüyordu. Başında fötr bir şapka vardı. Haliç nehrine bakan ev biraz soğumuştu. Masada marzipanlı çikolata ve rakı bardağına doldurulmuş viski vardı. Last fm zeki müren radyosu çalıyordu ve erken gelen bir kış akşamı daha üzerimize çökmüştü. Kişi 4: Dilini hiç anlamadığım halde yüzüme bakarak konuşuyordu. Sonra ellerini açarak "dictionary "dedi.Bir sözlük alıp biraz pratik yapmamı ve bir daha ki görüşmemizde benimle Yunanca konuşmak istediğini söylerken gülümsüyordu. Cam mavisi gözleri ile gülümsüyordu hem de... Kişi 4: Mavi mi Yeşil mi diye sormuştu.Ben yeşil demiştim.Bu yüzden bir ormanda buluştuk birbirimizi ilk görmek istediğimizde. O ormanın bir ucundan başlamıştı, ben de diğer ucundan. Bir tane kırık köprüyü geçtikten sonra karşımdaydı. Gece mavisi bir eşofman üstü giymişti. Hiç konuşmadan ellerini ellerime kenetledi ve öylece bir süre kaldık. İkimizin de gözleri kapalıydı. Gözlerimizi aynı anda açınca kulaklıklarımızı değiştirdi. İkimizin de o anda aynı şarkıyı dinliyor olmasının o tuhaf rastlantısı onu gülümsetmişti. Gökyüzüne bakarak gülümsüyordu. All Angels Gone "Stephen H." çalıyordu. Kişi 5: Yüzlerce kamuflajlı asker bir meydanda toplanmış ve uzun zamandır görmedikleri aileleri ile kucaklaşıyorlardı. O,ortada sanki kaybolmuş,unutulmuş gibi duruyordu. Etrafına bakınıyor ama beni göremiyordu. Giderek yaklaşıyordum. Beni görünce yüzü aydınlandı.Bir melek kadar güzel gülümsüyordu. Kişi 6: Bir çuvaldan yaptığım elbiseyi üzerine giydirirken Cutten Eye Joe mu çalıyordu yoksa Push The Tempo mu bilmem. Çok güzel gülümsüyordu. Bir çuvalın içinde böylesi gülümseyen başka bir insan görmedim ben. Kişi 7: Küçük bir bebeğin doğumundan itibaren her gün 1 sene boyunca çekilmiş videosunu izlerken elini çenesine dayamış gülümsüyordu ve "senin bebeğin bundan daha güzel olur" diyordu.

Kim Ki Duk- Pieta

20 Temmuz 2013 Cumartesi

bazen olmazlar olur,yan kapıda seni bulur

sis çökmüş sandım ki duman olmuş, göğüslerin terden sıcak olmuş, kar örtmüş vagonun içinde, çantanda ben baykuş. gece gibi ısırıyor soğuk seni, uyan artık, gece gibi uğulduyor soğuk sana, boyan artık. F!: Hikayede hiçbir zaman bir araya gelemeyecek unsurlar var. Balina ve Baykuş! Nedir imkansızlık ve kavuşamama? B: Herkesin şahsi olarak kavuşamama ile ilgili durumları var tabii. D: Benim yok galiba. B: Balina ne kadar garip bir varlık değil mi? O kadar büyük bir memeli. Hem de yüzüyor! F!: Birkaç haftadır. The Owl şarkısıyla uyuyorum. Büyüleyici bir huzuru ve aynı zamanda huzursuzluğu var. Nedir hikayesi şarkının? B: Arabayı kullanmayı yeni öğrendiğim bir dönemdi. Aslında fazla hatırlamıyorum da. Beykoz da bir orman yolunda sislerin içinde ilerlermeye çalışıyordum. Kar vardı… Bu kadar. http://www.futuristika.org/123-olu-bir-baykusla-yolculuk/

19 Temmuz 2013 Cuma

bir rüzgar

Akşam üstü güneşi ve Dvorak. Duvarda perdelerin gölgeleri. Kızıl renkler. Sabaha karşı rüyamdaydın. En son beni rüyanda ne zaman gördün? Dün gece balkonda otururken aklından neler geçti? Sana birisi haksızlık yaptığında nasıl davranıyorsun? İnsan içinde yalnızlaştığında sen de bir sigara yakıyor musun? Bilirsin aslında çok soru sorarım ama...Şimdi değil. Uyurken bir deniz sesiyle uyanacaksın. Belki de bu gece rüyanda sana mektuplar okuyacağım. Uyandığında gülümseyeceksin. Kelimelerin de sesleri vardır.Yoksa bu yazdıklarımı tekrar tekrar okumazdın. Sahi sen kendini nasıl anlatıyorsun? Yazıyor musun? Düşündüm de en sonunda yüreğime ektim seni demişti R. bir gün bana. Farkında mısın? Yaşlanmaya başladık. Artık anıların bizi uzaklara daldıracağı yaşlara geldik... Şimdi tek buzlu sek viski vakti. Kalplerimizde burbon tadı bırakanlara içelim. Mütemadiyen kontrol edişlere,kontrolsüzlüğe ve bizi anlamayanları dövmek isteyişlerimize... Lütfen bu şarkıyı dinlerken yanında kimse olmasın. Seni acıtmaya değil, kendimi anlatmaya geldim.

7 Temmuz 2013 Pazar

Diren

Belki de yazmalısın dedi E. Derdim varken genellikle yazmaktan uzak durup zamanın üzerinden geçmesini beklemekte olduğunu anladım. Sessizce. Telefonlardan uzak durarak,insanları eğlendirmekten bıkkın bir şekilde sadece çok sevdiklerimi üstüme örterek beklemekteyim.Temmuzun sonu gelene dek hepsi bitecek gibi hissediyorum.Kitaplarım ve bir kutu çikolata ile sessizce yatıyor, ara sıra kalkıp bir sigara içiyor sonra yine odama çekiliyorum. Bana ağır bir travma yaşatan doktoru da yazmak istiyorum.Odasında güzel müzikler dinleyen ve Game of Thrones un film setinden fırlamış bir aktöre benzeyen o doktoru...Nedense güven vermesi için zorladım kendimi.Oysa geçirdiğim operasyon sırasında beni bir türlü uyutamadı. Bir fili uyutacak kadar enjekte ettiği morfin hiç bir işe yaramayınca ağlata ağlata,bağırta bağırta işini gören o doktor...Kollarımı tutan o esmer hemşire.-elleri sıcacıktı ve gazlı bezle gözyaşlarımı ve sümüklerimi siliyordu durmadan-...Ben ağladıkça doktorun direktifleriyle durmadan bana morfin verdi o hemşire...İçimden sürekli sayı saydım.Saydıkça çoğaldı sayılar.Saydıkça bilincim daha da açıldı.Sonunda teslim oldum sessiz sessiz iç çekerek.Annem buraya girse beni böyle görse nasıl çıldırırdı diye düşünerek biraz daha ağladım.Tıpkı bir kara kutu gibi bütün diyalogları içime hapsettim ve sonra sadece sustum. Dakikalar sonunda bedenimle işini bitiren doktor,bir tecavüzcü gibi yüzünü yüzüme yaklaştırıp "İyi misin? Bitti işin " dedi. Evet işim bitmiş gibiydi. Apar topar kalkmaya çalıştım. Yatırdılar tekrar. Sonra bayılmamış bir hastayı ayılma odasına götürdüler. Dosyamı verin ve beni buradan çıkarın hemen dedim,çıkardılar.Ağlama sesimi duyan ablam ve annem ameliyathanenin cam kapısını yumrukluyorlardı. Çıkınca o tatlı sıcak huzur sardı beni. Güvendeydim.Daha da koyverdim.Bitmişti işim. Bir süre sonra yanıma gelen doktor çıkışta bir sergi açılışının kokteyline gider gibi giyinmişti. Anti depresan kullanmam gerektiğini salık verdi. Direncimin çok yüksek olduğunu ve bu direnç eşiği ile kendime zarar verebileceğimi söyledi. arada sırada şalteri indirmeliymişim. bu kadar direnmek iyi değilmiş.Bedenimin ve kilomun kaldırabileceğinin 4 katı kadar fazla morfin vermişti ve ben değil uyku hali, en ufak bir rahatlama bile duymamıştım. 5 yıldızlı otel görünümlü o lanet olası hastane tıpkı bir işkence yuvası gibi üstüme üstüme geliyordu.Hiç beklemeden çıktık. Herkes şok içindeydi. Doktora kızmalar, şikayetler...Tek istediğim evime gidip sade Türk kahvemi içmekti.Öyle de yaptım. Annemin şifalı ellerinin enerjisinin verdiği rahatlama ile ağlaya ağlaya uyudum. Kendi yatağımdaydım. Kabus bitmişti. Lanet olası anti depresana da başlamadım. Diren...Son zamanlarda hep direndik zaten...Bu da geçecek elbet.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...