20 Aralık 2016 Salı

iti

çok karanlıktı. yola çıkmam gerekiyordu. sokak, merdivenler ve sokak köpeklerinin kuyrukları buz tutmuştu. elimdeki cam şişenin içindeki sıcak ve kireçli şehir suyu gibi sararmıştı birçok insanın kalbi.buna emindim.işin kötüsü yine hiçbir şey olmamış oyununu oynayacaktık tam 28 dakika sonra. kontağı çevirdim. camlardaki ince buzu,şişenin içindeki o sıcak ve kireçli şehir suyu ile eritmeye çalışırken içimde hiç erimeyen bir tuhaf sevinç vardı. kış sabahlarını herkesten önce karşılamanın o saçmasapan keyfi. elimde kalan son keyiflerden birisi. 17 dakikayı en iyi geçirmenin o aceleci tutkusu. en seçilmemişinden bir albüm. montu çıkarmam lazım. emniyet kemerini takmam lazım.nemlenmiş eldivenlerimi ısıtmak için çıkarmam gerekiyor. çukura giriyorum. tek kolumda kalan montu bırakıp iki elimle direksiyonu tutmalıyım. yine çok dikkatsizim. gözüme gözüme yakılan selektörler retinamı acıtıyor. göz doktoru randevusu alma gerekliliğimi hatırlıyorum yine. öteleyerek iteleyerek yine tutamayacağım sözler veriyorum kendime. çantamı açıyorum yine elektronik sigaramı bulamıyorum. çantamdan arabaya yayılan b vitamini kokusu. hastane odalarında altına çiş yapan hastaların kokusuna çok benzeyen bir koku yayılıyor içeri. sahi bu içerisi kaç metrekare olabilir? 2 veya 2.5 ?Bulunduğu odanın metrekare hesabını birkaç bakışla ölçebilen B.geliyor aklıma. Böyle şeyleri hep takdir ediyorum. The Shins. Çok fazla albümünü kaydetmişim. Yine Shins. uyuklayan insanların arabalarını hırsla kullanmalarını izliyorum 3,5 dakika kilitlenen yolda. Sonra sağa kıvrılan o yol. sadece bir trafik ışığı kaldı şimdi. doğduğum evin sokağının paralelinden geçiyorum. yine piyangoyu kazanma hayali doluyor içime. doğduğum evi satın alma hayalimden bahsettim mi? evet. doğduğum evi satın almak istiyorum. tak diye. parasını veriyorum. para başkasının oluyor ve doğduğum ev yine benim oluyor. bugün B. piyango ona çıkarsa bana doğduğum evi almak istediğini söyledi. tatlı bir düştü. inanmadım. kimse kimseye doğduğu evi hediye etmez sevgili B. kafamı kaldırıp karanlık göğe bakmak istiyorum. dönen yıldızlar var mı acaba? GOOD MORNING GOOD MORNING.Açık radyo'nun sabahlık isimli programının cıngılı. Amerika Vietnamı bombalarken bu şarkı çalıyordu belki. 17. dakika bitti. yine uzak bir yere park ediyorum. kıçıma şalı sarıyorum. kafama yün şapkamı takıyorum. beceriksiz bir şekilde birbirine dolanan kulaklığımı açarken mutlaka yere bir şey düşüyor. kulaklık bazen çalışmıyor. hangi sokaktan gitsem diye düşünüp yine aynı sokaktan yürüyorum.simitçiye selam veriyorum. günaydın hocam diyor. ondan simit almadığım halde neden her sabah günaydın dediğimi düşündüğünü hissediyorum hep. kırk yılda bir simit alırsam bütün o simit almadan günaydın deyişlerimi ödeyeceğimi düşünüyorum. kıçımdaki şalı çıkarıyorum. yakışıksız. içeri giriyorum. bir anda yüzüm ve kıçım ısınıyor. kaloriferlerin yakınından geçiyorum. odaya giriyorum. önce hafif sol sonra keskin bir sağa seğirme yaşıyorum. günaydın diyorum. vantrilog gibi. sadece ben duyuyorum.B. masamdaki eşyalarını topluyor nazikçe özür dileyerek. önemli değil diyorum. önemli değil çünkü. bir başka B. alnının ortasında çıkan sivilcesini fondötenle kapatıyor. yerimi bilmeden masanın anlamsız bir açısına sessizce oturuyorum. tekrar kalkıyorum. E. çay demlemiş.Çay alıyorum.Bir anlamsız oturuş daha. Çantamdan bir gece önce hazırladığım sandviçimi çıkarıyorum. yarım yamalak yiyor yarım yamalak sohbetlere katılıyor sonra sıkılıp yine kulaklıklarımı takıyorum.-yine düğüm olmuş 5 dakika içinde- ne dinlediğimi bilmeden bilgisayarı açıyorum. bugün ne öğrenmek istiyorum? Türkiye'nin yakın tarihi.Dikkat odağım yaralı.Bambaşka bir şey yaparken buluyorum kendimi. bir çay daha. İstikarla yaptığım tek şey birinci çayı bitirip ikincisini almak için seğirtmek. 32.dakika bitmiş bile.

24 Eylül 2016 Cumartesi

Canımın bir yarısı

Bir koca yaz geçti de şimdi vardım aç karnına içilen simsiyah kahvenin güzel tadına ve kokusuna. Ne göz yaşları, ne deniz tuzları ne iç organları bile acıtacak kadar güçlü kahkahalar geçti üstümden...Şimdi bu tatlı siyah kahve ve serinlemeye başlayan sokaklar beni çılgın bir mutluluğa iterken her zamanki gibi "yazılacak ne çok şey var" diyerek oturdum kimseciklerin olmadığı ahşap kokulu odamda... Sevgili E. Güzel,beyaz ve ince parmağına taktığın o pırıltılı yüzük bir ömür boyu mutlu etsin sizleri. Sen benim nasıl da canımsın bir bilsen.Canımdan öte. ilk evimi, anamın rahmini paylaştığım iki candan biri, kalbimin büyük yarısı... Hani neredesiniz kelimeler? Daha da anlatmak isterken yine düğümlendiniz. Bu sefer keyiften. Bu sefer mutluluktan. Olsun. Mutluyken saklanan kelimeler daha büyük mutlulukların çeyizidir ne de olsa...

22 Ocak 2016 Cuma

karlar yağdırdın yatağıma

karlar yağdırdın yatağıma... oda sıcaklığı kaç dereceydi kim bilir. beden ısım yükselirken odamın ısısı düşüyordu giderek. Yanıma yatmadığında, karlar yağdırdın yatağıma. Uyandığımda yanaklarım soğuk göz yaşlarımla üşümüştü. Burnumu çekiyordum, gecenin hayaletleri soluğumu karlarla doldurmuştu.Nefes almak ne kadar zordu. Dışarı çık biraz nefes al dedi. Çıkamadım. Ama mecburdum. Bir martı gibi süzüldüm karlı sokaklarda, henüz uyanmamış evlerin kapalı perdelerine bakarak...Hepiniz uyurken ben göğsümden atamadığım bir tomar karla, bu sokaklarda, kalp yaralarım daha da şişmesin diye...Yavaş yavaş ölüyorum... tasavvur ettiğim ağacın köküyle hiç olmadığım kadar uzun bir ağaca dönüştüğümde, bu küçücük evrene sığdırmaya çalıştığım kelimeler bedenime sarılan her canlının içine bir ruh gibi girecek.Kar tükenmeden yağıyor ve ben yine söylüyorum: "herkes birbirinin ruhundan soluyor"

17 Ocak 2016 Pazar

delirmek ve yazmak

bir dakikalığına tanıdığınız beni unutun ve her şey aramızda kalsın istiyorum. evet haklısınız. iki kişinin arasındaki şey sır olamaz. sırlarımı tutamazsınız. içinde siz var mısınız diye bir bakarsınız önce, varsanız biraz daha dikkatli okursunuz. Sizin kısmınız geçince evde size seslenen kişiye cevap verir ve ekran pencerelerinde açık kalan diğer sayfalara kayarsınız. Ben burada tek başıma kaldığımı anlamadan anlatmaya devam ederim. sonra tarih üzerine kapanır yazılanların. belki bir kaç güzel parça. sonra dinlerim der ve belki not alırsınız. o şarkılar hiç dinlenmez. bunu zorunluluktan dinlemenizi istiyorum şimdi. Bu akşam işiniz zor. Bu akşam beklentili olmayı denememin ilk gecesi çünkü. Benim kurallarım geçerli bu gece. Ben ne dersem o olacak ve siz de okuyacaksınız. Bu akşam yazacaklarımın içinde yoksunuz. Öncelikle bunu belirteyim. Ama okumalısınız. Neden mi? Çünkü öyle istiyorum. perdeleriniz titriyor. beni izlediğinizi görüyorum. sorun değil. saklanın. hiç önemsemiyorum.buraya yazıyor olmam dikizlenmeyi önemsemediğimi gösteriyor zaten. Kişisel tarihimi not aldığım defterlerimi hepinizden saklıyorum. Ne öcüler var orada ah bir bilseniz. ama bilmeyin. zaten bilemezsiniz. kar yağacak. öyle bir yağacak ki... hah. biliyorum. eski bir şarkı. nedense aklıma vaktiyle yaşamıma anlamsızca girip çıkan kirli yeşil gözlü fena kalpli kadın geldi.neyse. bu önemsiz bir detaydı. bir sokakta yürümek istiyorum. rüzgar kulağımda uğuldasın. kırmızı ayak izleri bırakayım yerde. umarsızca yürürken omzuma sokak kuşları konsun. ben yürürken sıkıca tutunmak için pençelerini çıplak omuzlarıma geçirsinler, kanasın, dedim ya umrumda değil. benim için birileri sevdiğim müzikleri çalsın o sokakta. her pencere açılsın. her pencereden ayrı bir tını yükselsin. gülümseyerek selamlayayım hepsini. pencelerelerden uzanan suratları görmesem de seslerinin duyayım. orhan pamuk, murat gülsoy, küçük iskender, virginia woolf, charles dickens, rilke ve dahasını okusun her kafa bana. muhteşem bir orkestra olsun. şiir ve hikaye okuyan dudakların arasından sevdiğim tınılar ruhun bedene geri dönüşü gibi dolsun. avuçlarımı göstereyim. yalnızlıktan korkmadığımı görsünler diye bileklerimi bana bakan yüzlere siper edeyim. içimdekinden korkmuyorum. siz neden bu kadar korkarsınız anlamam. delirmek ve yazmak birbirine o kadar yakın ki.

3 Ocak 2016 Pazar

Harmony Korine

It's snowing like it's the end of the world

Kar,ayak izlerinin üzerini örttü. Kar,yerde ölen tüm kardan meleklerin üzerini örttü. Kar,saklanan içki şişelerinin üzerini örttü. Kar,kristallerinin içine saklanan tüm sesleri önce yavaşça öldürdü, sonra da üzerlerini örttü. Kar,izlerimi takip ettiğin tüm zamanları önce dondurdu sonra da büktü. Zaman bükülünce ne olur biliyor musun? Kar yağar. Hiç yağmadığı kadar yağar.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...