20 Kasım 2010 Cumartesi

Uçtum,uçtum...Bulutlara değdi kanadım...Sonra bir baktım...


Berlindeyim.Duvarlar yıkılmış.Bardaklar boşaldıkça doluyor birayla.Soğuk...Çok soğuk...Ama bu sefer üşümüyorum.Kırmızı rujumu tazeleyip gülümsüyorum sürekli.Bağlantılarım tamamen kopuyor geçmiş ve gelecekle.Sadece o "an" var...Oluyormuş demek...Trenlere biniyorum,her binişimde bir başka damar kopuyor beni anılara bağlayan...Hoşuma gidiyor.Demek ki yeniden yenileniyorum.Yine de anısı kalacak olan "Spandau" biletimi,cebime atıyorum.Beni anlatan bir alıntı istendiğinde neden "it is better to travel than to arrive" dediğimi bir kez daha anlıyorum.Ben hiç bir yerde kalamıyorum,ama gitmekten de vazgeçmiyorum.Kendimi dev dünya atlasının üzerinde hayal ediyorum.Bir sonraki rotasyonumu belirliyorum zihnimde.Kırmızı bir çember çiziyorum atlasın üzerine.Biraz daha uzak bir yer bu sefer.Kulağımda gülümseten bir Trepassers William şarkısı....Derken kendimi bir başka kırmızı çemberli alanda buluyorum...



Bisikletler,güvercinler,noel süsleri,kanallar,sokak şarkıcıları,sekse ve uyuşturucuya dair herşeyin dinginlikle kabullenildiği güzel şehir Amsterdam.Her köşe başında bir fotoğraf çekiyoruz.Bokbier içiyoruz her molamızda.Hava çok soğuk ama diyorum ya üşümüyorum,çünkü mutluyum,ipodumun şarjı bitmek üzereyken son dinleyebildiğim şarkı ile veda ediyorum şehre.After every party i die...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çekinme,yaz.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...