Uzun zamandır hayalini kurup gerçekleştirme cüreti gösteremediğim bir şeyi yaptım ve kendi yarattığım müziklerin içine yazdığım veya rüyalarımda gördüğüm şeyleri fısıldadım. Hiçbir müzik otoritesinden yardım almadan bu deryada gönüllü bir şekilde boğulurken arada yüzeye çıktığımda soluk almamı sağlayan tek şey içimdeki amatörlüğün sarhoşluğudur. Bu iş zor işmiş, büyük emekmiş. Emeklerken bile çok acıyan dizlermiş. Günahıyla sevabıyla sizindir:
in lak ech
Nü Bellek İş başında
25 Ocak 2024 Perşembe
29 Ekim 2023 Pazar
Tarot 1
Asılan Adam:
Meali : "Kendinizi yaşamınız boyunca mutlu olmadığınız bir şeyden uzaklaştırmak için vahşi ve / veya kötü kararlar alıyor olabilirsiniz. Ayrıca bir adım geri atmak, bir nefes almak ve bir sonraki adımınızın ne olmasını istediğinizi anlamak için kendinize bir saniye (veya daha fazla!) vermek isteyebilirsiniz. Ve üzgünüm, büyük bir tutum ayarlamasına ihtiyacınız olabilir."
Kartları karıştırırken sağ elinin baş parmağına bu kart değdiği için seçtiğini söylemişti. Asılan adam kartına baktıktan sonra K.'dan sağ avucunu açmasını istedi. Açılan avuca bakıp, kaşlarını kaldırdı.
"Çok düşünüyorsun" dedi.
" Neyi?"
Susuyordu. Tasvip etmiyordu bir şeyleri, adam. K. şimdiden sıkılmıştı. Böyle ne dediği belli olmayan insanlar ona kuşku ve endişe verirdi. Üstelik adamın tırnağı avucunu rahatsız ediyordu.
K. elindeki çizgilere baktı. Belirgin görünen üç çizgisinden ortadaki çatallanıp ayrılmıştı.
"Bu nedir?" diye sordu adama.
" Çok düşünüyorsun." dedi yine. Sessizlik. "Çok düşününce çok yitirir bazı insanlar, sen de onlardan birisin. Bir sabah uyandığında ne olmuştu Gregor Samsa'ya ?"
"Kendini devcileyin bir böceğe dönüşmüş olarak bulmuştu."
" Sen bu sabah uyandığında kendini ne olarak, nasıl buldun?"
Felsefe seansı gibiydi sanki. Kimdi aslında?
" Sabahları pek düşünmem. "
" Yalan söylüyorsun!" adam öfkelenmişti. Gözlerini açıp suratını K.'nın suratına yaklaştırdı. Adamın biçimsiz kaşlarına, soluk yeşil gözlerine ve kahverengi sakallarına baktı. Nefesindeki kakule kokusunu duyuyordu. Adam K.'nın ellerini tuttu.
"En çok sabahları düşünüyorsun! Gözlerini boşluğa asıp bu olmaz şeyi düşünüyorsun. İçinde katmerlenen bu aptalca şeyi düşünmekten ruhunun tüm kapılarını açık bırakmışsın! Buzlanmış düşüncelerin, kanın donmuş, donan kanın bir atlas gibi serilmiş yüreğinin üstüne! Asılan adam yalan söylemez. Kötü kararlar alıyorsun. Yalnız bir mezar gibisin. Yalnız bir mezar olacaksın. Mezarına solmaya yüz tutmuş çiçeklerle bile gelmeyecek!"
K. adamın ellerini itti. Şemsiyesini ve kadife şalını orada bırakarak kapıdan hızla çıktı. Hızlanan soluğuna aldırmadan yağmurun altında koştu. Varacağı yer olmayan özgür köpekler gibi koştu.
Adam K.'nın arkasından kadife şala ve şemsiyeye uzun uzun baktı. Sigarasını sarıp, tozlu masasının yanına tahta iskemleyi çekip not defterine uzandı. K.'ya bir not yazdı.
"Beher kim Abanoz kule gibi dikilirse kader ve senin arana, sesleri içine kaçmış geçmişinin hortlaklı sokaklarından bir kez daha geç ve sesini duy Asılan adamın. Kalbindeki kırık pusuladan sor kan oturmuş ruhunun hesabını. Yarın sabah uyandığında bir katil olacaksın. En güzel yanılgını delik deşik edene dek bıçaklayacaksın. "
17 Eylül 2023 Pazar
15 Ağustos 2023 Salı
Doğum, ölüm ve atmosfer
İlk his karıncalanmaktır.
Bebek doğduğunda karıncalanma hissini ayrıştıramadığı için ağlıyordur.
Annesinin plasentasındaki sıvı geçişlerinde, -aşağıdan yukarı çıkan reflü etkisiyle- bazen kamaşmıştır ama asla böyle karıncalanmamıştır.
Doğmak candan çıkmaktır.
Bir başka candan başka bir canın çıkması; bir nevi vardan var olmak, yokluğun doğuşunu kanıtlar gibi.
Canın çıksın diyenler bir kez daha doğurmanı isterler ,aslında o zaman zevk alırız canımızı acıtandan. Candan çıkanın da cana dair olduğundan gerek.
Yokluğu keşfetmek; gizli masum bir zevk. Suskular arttıkça, siyah ince bir buzun uğuldayan tüm diyalogların üzerini sabır ve sinsilikle örtmesi; hayran olunası bir eksiliş.
Tüm bu kusurlu kurgunun bir başka boyutu, vahşeti örtmek için edinilen insanımsılıklar, alışkanlıklar ve varsayılamayanlarla süslenen o komplike zevklerdi.
Seni doğururken beni hiç acıtmadığından mıdır, yoksa kendime varlıkla yokluktan oluşturduğum uzay boşluğumdan mıdır bu hızlı kabullenişim?
Ruhtaki sendromların hepsinin bir kalıntısı vardı suratında. Suratından akan düzensiz fiiller. Kaos. Donukluk. Zamanı yitiriş. Sanki yüzün paramparça olsa bir anda tekrar aynı şekle girmesi sancısız ve kısa bir süreç olacaktı.
– hayır, bu senin bana göstermek istediğindi-
Düşüncelerin hızından mı yanacaktık, yoksa sentetik konfor alanımız mı yanacaktı? Düşlerde oynadığımız sekseklerin yerdeki izleri mi silinecekti? Maktulün çevresini saran izler gibi mi olacaktı yoksa? Çevresi kapatılacak ve kimse giremeyecekti belki de. Bunu istemedik.
İstemedik ama onlar geldiler, gittiler, kaldılar; hatta öldüler. Bomboş bir karanlığa saklandık. Asıl varlığın olmadığı, hiçliğin bile doğmadığı.
Çok sıcaktı.
Bir sürü merdivenli sokaktan çıktın. Biraz nefessiz kaldın, biraz tıkandın ama nihayetinde vardın.
Yanıma geldiğinde bedenin nemlenmişti –dokunmadan hissedebildiğin şeyler vardır bazen, bazen yaklaştığında azalan ama uzaklaştığında çoğalır cinsten şeyler, kaçamadığın saklanamadığın şeyler- Kaçsan da saklayamadığın şeyler.
Duymadan yarattığın sesler, görmeden bedenleşen hayaletlerin gibi. Ya da sen gibi ben gibi, varlığı savunulmasına rağmen aslında olmayan, olsa da formu anlaşılamayan.
Sadece çoklu bir histerinin var olarak kabul ettiği ve doğmuş kabul edilen ama kabul edildiği yerin aslında hiç sıcak olmadığı.
Neminin yarattığı hare ile yanımda sıcaktan titreyerek dururken, benim de kırmızı rujum ısınmıştı dudaklarımda. Bazen anların kokulara karışmasında sakınca yoktur. Yeter ki ne zaman ,nerede kırılacağını bilsin haz peşinde koşmalar.
Sonrası pek yok.
Süt mavisi renkli bir odada oturup yüzlerce kez dinlenen bir şarkıyı tekrar dinlemiştin belki de. Süt mavisi renkli bir odada oturup yüzlerce kez dinlenen bir şarkıyı tekrar dinlemiştim belki de.
Belki de bilinmesin istediğin için, hiç var olmamış; varlığın ne olduğu bile bilinmeyen bir karanlığın içine hapsettin ısını.
Tek hatırladığım, üstümden sıcak bir karanlık geçti ve adına zaman dediler.
Sanılanın aksine, parlaklığı muhteşem bir karıncalanma hissi vermişti. Atmosfer ve uzay arasında kesin bir sınır yoktur. Öğretiler bile nerede durduğunu tam olarak anlamana yardımcı olamayabilir.
Varsayımlarımız ve kanıta dayatma yöntemlerimizle uydurduğumuz hesaplamalardır sahip olduğumuz gerçekler. Kendi çektiğimiz ve üzerinde yürümeye kendimizi zorladığımız çizgiler...
Sahi senin ortalama sıcaklığın -270 derece olsa ne olur, olmasa?
Bir oluşlarda, mevsim hep en sevdiğine dönüşür. Kar gördüğünde ısınmanın sebebi belki de budur. Bir böceğin duyarlarıyla avına yaklaştığı o muhteşem anın hazzıdır belki hafifçe ürpermek.
Görelilik, cisimlerin elastik dokuyu bükmelerinden geçiyorsa, büktüğüm bu illüzyonu yut şimdi. Asıl o zaman tanrıyı yutmak nedir göreceksin. Tanrı, boğazından geçen alkolün içinde kaybolan tükürüğündeydi belki.
Zamansız ve yarışsız. Sek ve buzsuz. Hayaller ve hayaller.
Ruhuna bıraktığım dirilişi, atmosferin üstünden gülümseyen ve binlerce yıl önce sönmüş bir yıldız farz et. Zifirden zikirlerle kutlayalım tüm güzel yanılsamalarımızı.
13 Ağustos 2023 Pazar
Marla
10 Ağustos 2023 Perşembe
Gülümsüyorsun ama üzgün olduğunu biliyorum.
uzun uzadıya düşünmemek için;
küçük matematik işlemleri yapıp zamanı oyalamaya çalıştı.
mutfağa girip havuçları ve mantarları sabırla, yavaş yavaş, sadece kesme anına odaklanarak doğradı.
sadece müzik dinledi.
büyülü ormanda yürüyüşe gitti. Oradaki dev hamağa uzandı. Ağaçtaki yavru kargalarla bakıştı.
karşı evdeki komşuların olası hayatları hakkında olanaksız senaryolar yazdı.
turuncu renk oje sürdü, turuncu renk gözlüklere baktı.
Aynanın karşısına geçti sonra. "Bir anda kes" dedi dövmeli adama. Adam, kalın saçları bir at kuyruğu yapıp en keskin makasıyla kesmeye çalıştı. Tek hamlede olmadı. Birkaç hamle. Kırt kırt kırt. Santimetrelerce saçı avuçlarının arasında kavrayıp aynadan gösterdi. " Yeter mi?" diye sordu. " Yetmez" dedi. Daha da kesti. Sonra biraz daha. Biraz daha. Enseleri jiletli tıraş makinesiyle aldırana kadar "devam" dedi.
Saçlarının ucunu kestirmeye bile korkan kadınlar nefeslerini tutmuş kesilen saçlara bakıyorlardı. Aralarında sessizce konuşmaya başladılar. Kulakları iyi duyardı. "Deli mi ne?" demişti bir tanesi. Göz göze geldiler. Meydan okumayı sevdiği için gözünü ayırmadı kadından, ve kadın utancından yere bakana kadar gözlerini ayırmadı ondan.
Ezelden beri Kızılderili'ydi oysa. Kabilesini bile bulmuştu. Fırtına kartalı kabilesi. Pontuslardan Karadeniz'e uzanan bir soyun bilmem kaçıncı kuşağının uzantısı. Saç kesmek spritüal bağların kesilmesiydi. Saç kesmek ayrılıktı. Köklerden uzaklaşmaktı. Anıların iletildiği son noktaydı saçlar; anıları da kesmekti belki bu eylem.
"Amazon kadınları gibisin" demişti adam elinde kestiği saçları tutarken. Cesaretini kastetmişti ama bilmiyordu ki Amazon kadınları iyi ok atmak için memelerini bile keserdi. Bir Amazon olsa, memelerini de keserdi; biliyordu kendini.
Ayağa kalktı. Eksik olan tek şey kırmızı rujdu. Çapraz aynadan onu gizlice izleyen kadının gözünün içine bakarak dudaklarını kırmızıya boyadı (sadece kırmızı rengi aynaya bakmadan sürebilmek kim bilir ne anlama geliyor?) Dışarı çıkınca belki yüzyıl kadar geçen bir süredir ilk defa çıplak kalan ensesini yalayan rüzgar tüylerini ürpertti. Bir süre durdu. Rüzgar sadık bir aşık gibi ensesindeydi. Sarıyor, sarmalıyor, öpüyor, yalıyor sonra da ürpertiyordu. Ne kadar durdu? Sonsuzluk ve Bir Gün'ün repliklerini hatırlayıp gülümseyecek kadar uzun.
-"Yarın ne kadar uzun?"
- "Sonsuzluk ve bir gün."
-"Gülümsüyorsun, ama üzgün olduğunu biliyorum."
Gülümsüyorsun, ama üzgün olduğunu biliyorum... Bunu söylemek istemişti. Ona söyleyemediklerini kendine söylüyordu. Gülümsüyoruz ama bazen çok üzgünüz. Bazen de değiliz. Neden üzgün olduğunu hiç sormamıştı. Bir kere sormuştu ya da. Geceydi, ay vardı ve sözcükler anlamını yitirmişti yine.
Toprakta yetişen şifalarla aklını yükseltirken çokça insanların neden labirent dövmesi yaptırdığını düşündü. Labirent denince aklına hiçbir umudun gelmediğini fark etti. Oysa labirentler çıkılması güç ve karışık geçenekleri olan bir yapıydı. Neden labirentlerin hiç çıkışı olabileceği aklına gelmemişti? Bu dövmeyi yaptıranlar çıkış umuduna mı yoksa orada sonsuza kadar hapsolmaya mı inanarak bedenlerine zerk etmişti boyalarla o şekli? Labirent dövmesi olan hiçbir tanıdığı yoktu. Bu sorunun cevabı şu an yoktu.
Cevabı olmayan soruları ısrarla sormamayı öğreniyordu. Bu çaresizlik değildi. Bu yorgunluktu.
Gece iyiydi. Dumanlar bile sevmişti saçlarını. Sarıp sarmalıyorlardı. Ensesindeki kısacık saçların arasında kalan minicik kum tanesini fark etti, parmaklarının arasına aldı kum tanesini ve uzun uzun inceledi. Kum tanesi bile tutunmayı biliyordu. Kum tanesi bile isterse istediği yerde kalıyordu.
Bir kum tanesi, hayatın en meşakkatli sorusuna bile cevap olabiliyordu.
12 Mart 2023 Pazar
Rüya ve Ülke
Dört
Kitabın dördüncü bölümüne denk gelen yer yani. Sayfa71. Şöyle yazmışım sayfanın yazardan bana kalan üst boşluğuna:
"Rüyamda D. sayfiye bir yerde, benim uzun ,güderi yakası ve içi kürklü paltomla dolaşıyordu. Üstüne büyük gelse de; yaz olsa da..."
Rüyalarımı okuduğum kitaplara kaç kez not etmişimdir bilmiyorum. Nadir olsa gerek. Bir hayli sembolik bir rüya. Sayfiye yeri her ne kadar güzel bir şeye işaret etse de, tekinsizlik ilk başta D.'nin varlığı, ondan sonra da onun üstünde bana ait olan güderi ve kürklü palto ile başlayıp, yazın ortasında benim paltomla sayfiye yerde dolaşıyor olmasıyla zirveye çıkıyor. Neden benim paltomu giyiyorsun, D.? Seninle kurduğumuz bu uyumsuz ortaklığın sebebi ne? Bana ait olan bir şeyi kendine yakıştırıyor musun acaba? Yoksa sadece bana ait olduğu için mi kıymetli o palto senin için? Peki ya yaz? Sıcak? Olmazların içinde oldurmaya çalıştığın varlığının mücadelesini mi anlatıyorsun bana? Peki ya ben seni neden uzaktan izliyorum da paltomu geri almıyorum? Belki de ben verdim sana o paltoyu. O yüzden istemeye utanıyorum. Üzerinde sakil duran gösterişli paltomla güneşin altında bir kaçık gibi gezmenden gizli bir haz mı duyuyorum yoksa?
Rüya bu işte. Uyandıktan sonra sorduğun soruları cevaplayacak bir platformu yok. Aklına çengellerle asılı sorular bırakmaktan başka bir işlevi de yok bazen...
Aynı bölümde ilerliyorum.
Yağmurlu bir sabah, arabada mırıl mırıl çalan bir caz koleksiyonu. Camdan dışarıyı izliyorum. Sağ taraftaki otobüsün içinde nizamsızca sıkışmış insanları otobüsün buharlanmış camlarının ardından seçmeye çalışıyorum. Mütemadiyen mutsuz, umutsuz ve uykusunu almamış insanların dört tekerleğin üstünde varış noktalarına gitmelerinin serüvensiz bir yolculuk olduğuna kanaat getiriyorum. T.'ye bakıyorum. Yanağına dokunuyorum. Sakallarını kesmemiş.
"Beynin bir ülke olsa hangi ülke olurdu?" diye soruyorum.
Yazarın kendine sorduğu soruyu ona soruyorum. Cevap vermesine fırsat vermeden kendi fikrimi söylüyorum.
"Nordik bir ülke olmalı"
"Neden?" diye soruyor.
"Çünkü analitiksin, çünkü dürüstsün, çünkü düzenlisin, çünkü adilsin ve kaosa yer yok içinde..."diye hızlıca sıralıyorum. Sonra şehir seçiyorum.
"Oslo'sun sen. Yani Norveç'sin." Peki ya benim beynim nereli? diye soruyorum.
Bu tarz hızlı çıkarımlar gerektiren sorulara hemen cevap vermez. "Düşünmem gerek" diyor. Birkaç şarkı daha geçiyor sanırım. Arabada kontrbas, trompet, piyano ve saksafon sesleri birbirine yavaşça karışıp yağmurla birleşiyor.
"Lübnan'sın" diyor. Sessizliği delip geçiyor sesi.
Lübnan. Tam olarak doğu değil ama asla batı da değil. Cömert, coşkulu, kökleri sağlam ama bir o kadar da kompleks, katı ve gururlu. Aynada kendime bakıyorum. Omzumdan aşağı dökülen kalın saçlarımın, iri gözlerimin ve ince dudaklarımın Lübnan yansımasını hissetmeye çalışıyorum. Gözlerime sürme çekmeye karar veriyorum. Lübnanlı bir kadının gözleri sürmeli, ruhu cehennem yeri olmalıymış gibi hissediyorum. Orta doğunun ateşi mi kalbimi bazen yangın yerine çeviriyor yoksa? Bilmiyorum. İçimdeki tutkuların zahter, kimyon ve muskat aromalarına tutunuyorum. Kimsenin bilmediği sözcüklerimi içimden geçirip gülümsüyorum; gülümsemeyi gülmekten daha çok seviyorum çünkü.
Seamlessteeth Soundcloud
Uzun zamandır hayalini kurup gerçekleştirme cüreti gösteremediğim bir şeyi yaptım ve kendi yarattığım müziklerin içine yazdığım veya rüyala...
-
Dört Kitabın dördüncü bölümüne denk gelen yer yani. Sayfa71. Şöyle yazmışım sayfanın yazardan bana kalan üst boşluğuna: "Rüyamda D. sa...
-
uzun uzadıya düşünmemek için; küçük matematik işlemleri yapıp zamanı oyalamaya çalıştı. mutfağa girip havuçları ve mantarları sabırla, yava...
-
İlk his karıncalanmaktır. Bebek doğduğunda karıncalanma hissini ayrıştıramadığı için ağlıyordur. Annesinin plasentasındaki sıvı geçişlerin...