10 Nisan 2011 Pazar

Paris

Uçtum,uçtum...Bulutlara değdi kanadım...Sonra bir baktım...



Paris'teyim.CDG havaalanı,terminal 1.Bu şehrin kokusu çok keskin.Metroya geçiyoruz.Sidik kokusu,karanlık duvarlar,kirli bir insan kalabalığı.3 kadın etrafımızı sarıyor,bir tanesi hamile.650 euromuzu çalıyorlar,D.uyarmıştı oysa,metroyu kullanmayın diye.Ne olduğumuzu anlamadan kendimizi metrodan atıyoruz.Etrafta polis yok.Göçmenler,çingeneler,turistler,esrarkeşler,otuzbirciler,öğrenciler ve uyuklayanlar.
Karanlıktan çıkınca bambaşka bir yerdeyiz. Opera.Şehrin göbeği.Metrodaki karanlık yerini mis kokulu bakımlı,kibar insanlara ve uygarlaşmış sürücülerle dolu bir caddeye bırakıyor.Herkese kuşkuyla bakıyoruz.İngilizce sorduğumuz sorulara Franszıca yanıt alsak ta anlıyoruz birbirimizi.Bu kadar kalabalık caddelerde bisikletliler hiç bir sorun yaşamadan trafiğin içinde gidiyorlar.


Otelimiz bir başka hayal kırıklığı,e booking yapmışız ve resimlerdeki görünen odayla alakası yok.Fransız mimarisi dışardan muhteşem,içine girince ne kadar eski olduğu anlaşılıyor. Resepsiyondaki iri yarı zenciyi Gora'da beyni alınmış dolanan zenciye benzetiyoruz ve metrodaki talihsiz olaydan sonra ilk defa gülüyoruz.Odamızda kırık bir sandalye ve duvarlarda ayak izleri var.Burası 3 yıldızlı bir otel ama hostel kıvamında,yüzlerce euro'yu çoktan ödemişiz.Moralimizi daha fazla bozmamaya söz verip kendimizi Paris sokaklarına atıyoruz.Opera ve Lafayette bulvarında geziniyoruz,croque monseur yiyorum,cafe creme içmeden kalkmıyoruz.Garsonlar çok kibar.Oturdugumuz gibi masamıza cam karaflarda ücretsiz su geliyor.Menüde ağırlık yumurtada. Omlet ve baget ekmeğinde sandviçler hemen her yerde var.Ve tabi macaron lar.İnanılmaz lezzetli.
Champs Elysse'den seine nehrine doğru yürürken çok güzel bir park buluyoruz.Parktaki atlıkarıncalara biniyoruz.Keyfimiz yerine geliyor.



Kabus odamıza geri dönerken resepsiyonda yeni bir yüz görüyorum.Sophie. Sophie'ye odamızla ilgili hayal kırıklığımızı ve Parise geldiğimizden beri başımıza musallat olan sıkıntıları anlatıyorum.Mavi gözlerini kocaman açarak beni dinliyor ve ertesi gün bizi yeni bir odaya geçireceğine söz veriyor.Ertesi gün sözünü tutuyor ve bizi üst katlarda oteli kral dairesi sayılabilecek bir odaya geçiriyor.Hala 3 yıldız konforumuz yok ama en azından beyaz duvarlarımız,şehri görebileceğimiz ve oturabileceğimiz bir fransız balkonumuz var.
Ertesi gün bize en yakın olan Montmarthe mezarlığı ile mezarlık gezilerimize başlıyoruz.Montmarthe'de kahvemizi ve makaronlarımızı yiyip Sacre Coueur'a gidiyoruz.Ressamlar ve sanatçılar buradalar.Sokaklar rengarenk.Dans şovları,konserler ve bol bol insan var etrafta.Kara kalem resminizi veya karikatürünüzü 10-30 euro arası çizdirebiliyorsunuz.



Eyfel kulesi turun çok gereksiz bir parçasıydı ama bir turistin Pariste yapmazsa aklında kalacak bir şey olduğundan demir kütlesine onlarca dakika asansör kuyruğunda bekleyerek çıktık ve indik.Olay sadece budur yani.Yukarıdan görünen tek şey Parisin ne kadar nizami bir şehit olduguydu.Louvre müzesi gerçekten devasa.Eyfelden sonra louvre'a gittik.Louvre sadece Mona Lisa'nın tablosunun olduğu yer değil.Koskocaman bir sanat şatosu.En az 8 saat ayırmak gerekiyor.
Pere Lachaise mezarlığında sevgili Jim Morrison'un mezarlığını ziyaret ettik.Aynı mezarlıkta Gerard de Nerval,Balzac,Chopin,Ernst Max,Faure,Marcel Proust ve Oscar Wilde gibi ünlüler de var.Marsille'den gelen S.ile mezarlık girişişinde buluşuyoruz.

Disneyland'e metronun kırmızı hattı ile direk gidilebiliyor.Günlük 67 euro.
Chatelet şehrin bir başka merkezi.Burası Parisin Taksimi gibi.Gençler ve gece hayatı daha çok burada.Restorantlar diğer yerlere göre daha uygun.
Paris tıpkı Roma gibi yürüyerek gezilesi bir şehir.İlk gün başımıza gelenlerden dolayı pek tekin bir yer değil ama görülesiymiş.

1 yorum:

Çekinme,yaz.

Seamlessteeth Soundcloud

 Uzun zamandır hayalini kurup gerçekleştirme cüreti gösteremediğim bir şeyi yaptım ve kendi yarattığım müziklerin içine yazdığım veya rüyala...