7 Temmuz 2013 Pazar

Diren

Belki de yazmalısın dedi E. Derdim varken genellikle yazmaktan uzak durup zamanın üzerinden geçmesini beklemekte olduğunu anladım. Sessizce. Telefonlardan uzak durarak,insanları eğlendirmekten bıkkın bir şekilde sadece çok sevdiklerimi üstüme örterek beklemekteyim.Temmuzun sonu gelene dek hepsi bitecek gibi hissediyorum.Kitaplarım ve bir kutu çikolata ile sessizce yatıyor, ara sıra kalkıp bir sigara içiyor sonra yine odama çekiliyorum. Bana ağır bir travma yaşatan doktoru da yazmak istiyorum.Odasında güzel müzikler dinleyen ve Game of Thrones un film setinden fırlamış bir aktöre benzeyen o doktoru...Nedense güven vermesi için zorladım kendimi.Oysa geçirdiğim operasyon sırasında beni bir türlü uyutamadı. Bir fili uyutacak kadar enjekte ettiği morfin hiç bir işe yaramayınca ağlata ağlata,bağırta bağırta işini gören o doktor...Kollarımı tutan o esmer hemşire.-elleri sıcacıktı ve gazlı bezle gözyaşlarımı ve sümüklerimi siliyordu durmadan-...Ben ağladıkça doktorun direktifleriyle durmadan bana morfin verdi o hemşire...İçimden sürekli sayı saydım.Saydıkça çoğaldı sayılar.Saydıkça bilincim daha da açıldı.Sonunda teslim oldum sessiz sessiz iç çekerek.Annem buraya girse beni böyle görse nasıl çıldırırdı diye düşünerek biraz daha ağladım.Tıpkı bir kara kutu gibi bütün diyalogları içime hapsettim ve sonra sadece sustum. Dakikalar sonunda bedenimle işini bitiren doktor,bir tecavüzcü gibi yüzünü yüzüme yaklaştırıp "İyi misin? Bitti işin " dedi. Evet işim bitmiş gibiydi. Apar topar kalkmaya çalıştım. Yatırdılar tekrar. Sonra bayılmamış bir hastayı ayılma odasına götürdüler. Dosyamı verin ve beni buradan çıkarın hemen dedim,çıkardılar.Ağlama sesimi duyan ablam ve annem ameliyathanenin cam kapısını yumrukluyorlardı. Çıkınca o tatlı sıcak huzur sardı beni. Güvendeydim.Daha da koyverdim.Bitmişti işim. Bir süre sonra yanıma gelen doktor çıkışta bir sergi açılışının kokteyline gider gibi giyinmişti. Anti depresan kullanmam gerektiğini salık verdi. Direncimin çok yüksek olduğunu ve bu direnç eşiği ile kendime zarar verebileceğimi söyledi. arada sırada şalteri indirmeliymişim. bu kadar direnmek iyi değilmiş.Bedenimin ve kilomun kaldırabileceğinin 4 katı kadar fazla morfin vermişti ve ben değil uyku hali, en ufak bir rahatlama bile duymamıştım. 5 yıldızlı otel görünümlü o lanet olası hastane tıpkı bir işkence yuvası gibi üstüme üstüme geliyordu.Hiç beklemeden çıktık. Herkes şok içindeydi. Doktora kızmalar, şikayetler...Tek istediğim evime gidip sade Türk kahvemi içmekti.Öyle de yaptım. Annemin şifalı ellerinin enerjisinin verdiği rahatlama ile ağlaya ağlaya uyudum. Kendi yatağımdaydım. Kabus bitmişti. Lanet olası anti depresana da başlamadım. Diren...Son zamanlarda hep direndik zaten...Bu da geçecek elbet.

3 yorum:

  1. http://www.youtube.com/watch?v=W1m43i4WK1A öncelikle bunu aç yazımı okumadan önce.
    hayatımızdakiler aslında bir türlü hayatımızdan çıkmıyor dostum. sağ taraftaki zaman beni ağlatıyor. zaman akarken arkamızdakileri bıraktığımız, bırakmak zorunda olduğumuz.. ve yelkovan üçyüzaltmış derecelik açısını yaparken hiç mi hiç insanlıktan anlamıyor. bir geminin uzaklaşırken o içimizi kaplayan onu bir daha göremeyecek miyim, yoksa böylesi daha mı iyi ikilemi sarıyor büsbütün. acımasız değiliz, seviyoruz sevgiden hepsi. bir de bugün acaba ölseler ne olur diye düşündüm. iyi değilim dostum. seni çok seviyorum. bu saati buraya koyarken ne düşündün ve neden bu saati seçtin söylesene? tilki tilki saat kaç saati değil bui kendine yalan söyleme. nefesini üflediğinde o zamanın kokusu geliyor, yaşanmışlığın saati bu. çok güzel herşey aslında yaşanmışlıkları seviyoruz ama bu acı da veriyor. elimi bu saatin derinliklerinde gezdirip biraz hüzünleniyorum ama sonra ruhum acıyor. lütfen ölme lütfen geri gel hadi seni affettim derkenki ağlamak gibi ama karşıdaki ölmüştür ve herşey için çok geçtir. nolur böyle olmasın hayat.

    YanıtlaSil
  2. adisyon: tilki tilki saat kaç? kuaförden kaçta alırsın? düğüne geç kalmasak. tilki tilki..

    YanıtlaSil
  3. zamanın kokusu da var evet. acımasız değiliz.tehlikeli bir mutluluk var belki de içimizde.Hiç olmadık insanların mutluluklarından tuhaf bir haz alarak beslendiğimiz de doğru. Bu gerçek mi diye çok sordum kendime. Yanıt hep aynı. Evet.Belki de çok eski bir kırılganlık vardır içimizde. Tortusu çökmüştür dibine ama hala akıyoruzdur. Tıpkı bu saat gibi.Yaşamına girenler çıkmazlarmış. Kalp sen büyüdükçe büyürmüş ve yaşamına giren herkesin bir odası olurmuş.Kimini sık sık ziyaret ederek kimisinin ise kapısını hiç ama hiç açmayarak yaşarmışsın. Bunu şimdi uydurdum. Yolladığın müzik konuşturdu beni.
    Adisyona baktım ve aklıma ne geldi biliyor musun?
    Sonbaharı yine çok özledim. siyah deri ceketimi giyip kırmızı rujumu sürerek sokağa çıkmayı...Saçlarımı omuzlarımdan aşağı bırakarak yağmurda şemsiyesiz yürümeyi...
    Tilki tilki saat kaç...kaç ulan buralardan...Kaç kalbinden...

    YanıtlaSil

Çekinme,yaz.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...