22 Ekim 2013 Salı

Beni ağırlaştırmayın

merhaba seyirciler...sizlere oynarken bazen kusursuzmuşcasına davrandığımın farkındayım. Zaaflarımı okurken sanki biraz daha derin ve rahat bir nefes alacakmışsınız gibi hissediyorum bazen. Ya da bu sadece basit bir bilinç yanılgısı.Öyle ya, bazılarının zaafları bizi besler bazen. İnsanız çünkü. Yazıma başlamadan önce kendime bir papatya çayı yaptım.Bu aralar çok sık aklımı oynatacak gibi oluyorum. Orman meyveli falım sakız ve Mogwai dinlemek filan hiç bir şey kesmiyor.Soluğumu kesen bir şey var o da zihnimdeki ses. Korku. Mahvetme korkusu. Başa dönme korkusu. Uçuruma gidip gelmeler teranesi. Basit olmak istiyorum. Hafif. Sabrina gibi. Hangi yatakta olursa olsun kıvrılıp uyuyabilen bir kedi gibi olmak istiyorum mesela. "Where I lay my head is home" diyebilmek. Ormanda yürürken baldırıma bir kenenin yapışacağını düşünmemek. Beden ağrılarını küçümsemek mesela...Bir gün ünlü bir müzisyenle oturmuş kahve içiyorduk. Gitar çalmadan ve beste yapmadan yaşayamam dedi. Sonra vertigosundan bahsetti. Bedenindeki sinir sıkışmalarını anlattı. "Kollarım...Kollarım bir ceset gibi hissizleşebiliyor bazen" dedi. Bunu çok iyi anladığımı belirttim ve boynumdan kollarıma yayılan ağrıdan yakındım. Durdu. "Sallasana kolunu şöyle,şıkır şıkır sallasana" dedi. "Just sleep" diyen Japon maratoncu gibi.Her şey bir anda kolay bir anda amma da zor dedirttiren anlardan biri. Bazen benden tedirgin oluyorlar farkındayım. Şu sıralar yaşanan talihsizliklerimi nazarla bağdaştırma eğilimleri bitmek bilmiyor.Oysa ne demiştik? Bizim yarattığımız dünya bizim çağırdığımız insanlar bizim kabul ederek yaşadığımız şeyler. Manyak mıyız lan biz? Bu hasta dünyayı o çirkin kara çarşaflı kadınları biz mi yarattık? Ya da ben mi yarattım? Bunları okumanızı ben mi seçiyorum? Papatya çayı içmek istiyorum der gibi seyircilerimi mi seçiyorum? Özgürlük bavulunu toplayıp gitmek sanırdım. Özgürlük gittiğin her yere götürdüklerine doğru karar vermekmiş. Hafif bir zihin mesela. Korkusuz bir beden. Bunları yanına aldıktan sonra sevdiğim insanlar daha da melek oluyor. Korku bedeni denen şey ise zamandaki kronik tatminsizliğe götürüyor beni. Bir çözümü olmalı dedikçe daralıyor alanım. Karadeniz'e yaptığım gezide tepelere keçi gibi tırmanan H. nin ardından ben de koştururken bir anda yuvarlanmaya başlamıştım. Ne yapacağımı bilemez bir şekilde bütün beden ağırlığımı tutunduğum bitkinin köküne bırakmıştım. Bitki ısırgandı. Halüsinatif bir algı sardı bedenimi. Ellerimden başlayıp tüm bedeni zonklatan bir çan titremesi gibi. Alev alev yanan avuçlarımın ısısı tüm bedenime yayılmıştı. Düşerken çözüm olacağını düşündüğüm şeye tutunmuştum ve o bir ısırgandı. Alan daralması böyle bir şey işte. Medet umulanın seni yüzüstü bırakması.Kafada cadıların en büyülü kazanı. Ey zihin.Annem hep ipliğin ucunda olduğunu söylerdi. Yine haklıymış...Sevgili seyiciler...Beni ağırlaştırmayın. Bu kez ruhumun hafiflemesini dileyin. Size karşılığını öderim. The Mighty Rio Grande by This Will Destroy You on Grooveshark

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çekinme,yaz.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...