1 Aralık 2013 Pazar

mikser

Aralığın ilk günüydü. Aralık kalmış kapısından dışarı bakarak başladı günü. Yılın ilk karının kışın ilk gününe denk gelmesi sihirli bir durumdu. Üşüyen ayaklarına aldırmadan ceviz rengi parkelerin üzerinde yürüyerek banyoya geçti.Aynada kendine baktı. Bal rengi gözlerine, altın sarısı saçlarına baktı. solgun benzinde çizilmiş iki minik yelkenliyi andıran şekilli ince dudaklarına baktı.En son öpüştüğü günün tarihini anımsayana kadar aynadan kendine boş boş bakmaya devam etti. 20 Ekim dedi. Bu bilgiyi anımsamak için neden hafızasını bu denli zorladığını sorguladı,seviyordu zihnindeki kayıtları,yeni okuduğu bir cümle geldi aklına, kimisi hatırlanmak için yaşar kimisi de unutulmak için ölür. Hatırlanan mıydı yoksa unutulan mı? Seçimleri ne kadar belirleyiciydi? Herkesin biriciği olmak mıydı varoluş? Yoksa kendine seçtikleriyle kurduğu o ruhsal yalıtımı olan küçük krallığı mıydı önemsediği? Ağzında yuvarladığı listerine'i içinde deniz kabukları olan lavaboya tükürdü. Patronunun suratına da böyle tükürse ne olurdu acaba? Bu hafta ne kadar yoğun geçmişti. Toplantılar, insanlar, kendini anlatmalar, dedikodular...Konuşmamak ne kadar güzel bir şeydi bazen. Sessizlik detoksu. Çıplak ayak gezmeyi seviyordu. Dışarıdaki kar sessizliğini yırtan karga sesini duymak için penceresini açtı. Karşı evin balkonunda elinde dumanı tüten içeceği-kahve?- üzerinde çimen yeşili hırkasıyla duran komşusunu görünce huzursuzlandı. Odaklanmak isteği şiirsel bir anı bozan çimen yeşili bir kusur gibiydi. Pencereyi kapattı. Pikabın yanına gitti. Joan Baez dinliyordu günlerdir. Neden pikap dinliyorsun? diye soran o aptal kadını düşündü. Dudakları ve burnunun arasındaki mesafenin fazlalığı dikkatini çekmişti. Sütlü kahve içerken köpüğü kim bilir ne kadar uzun süre kalabilirdi o aralıkta. Sahi aralık ayında ne yapardı o kadın? Sıcak iklimleri özler miydi? "sesleri daha iyi duyabilmek için, teknolojinin sesin arasına bir sümük gibi yapışmasından hoşlanmadığım için " demişti.Kadın anlamak için çaba göstermiyordu. Kırmızı ojeli tırnaklarına bakıp manikür zamanını hesaplıyordu kafasında,sorduğu sorunun cevabını dinlemeye bile vakti yoktu. Seslerin çıtırdayarak pikap iğnesinin sivri dokunuşundan geçişlerini dinledi bir süre."La Llorona" bu şarkı onu 12 sene evvele götürmüştü, bir mayıs öğleden sonrası,güneşli otobanlarda yapılan kısa süreli bir yolculukta dinlemişti ilk kez bu şarkıyı. Uzaklardaki sevgilisini düşünmüş ve kalbinin heyecanını yitirdiğini anlayıp sesi daha da açmıştı. sesi açtıkça susar sandığı kalbi daha da yüksek sesle bağırmıştı ona. "YETER ARTIK" vadesi dolmuş aşklarla tozlanmış kalbindeki koleksiyonu düşündü. Geçmiş onu mutlu etmiyordu. Kendini ıssızlaştırmaya çalıştığı odasının kapısı aniden açıldığında aklındakilerin okunmasından korkarak panikledi. "Kahve yaptım sevgilim haydi gel" diyen sesi takip etti. Karşılıklı kahvelerini içerken aklında bir gece önce gördüğü rüyası vardı. Göl kenarında ahşap bir bank ve yağan karın sessizliğini yırtan bir karga sesi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çekinme,yaz.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...