PODCAST

28 Nisan 2013 Pazar

yatak ve bedenin savaşı

kendini güvende hissetmek bazen sadece yatağında olmak ve cenin pozisyonunda kıvrılıp gözlerini kapatabilmektir. bazen ise kaçırdığını düşündüğün uçağa bindiğinde uçak yükselirken tıkanan kulaklarına rağmen gülümseyebilmektir. şehirler bazen ne kadar ürkütücü.şehirler bazen ne kadar külfetli. karabasan gibi bir pus çökertebilir üstüne. ne alkol vardır seni uyutabilecek ne de klasik müzik çalan bir radyo. duvarlarına kirli yaşanmışlıkların sümük gibi yapışıp kuruduğu karanlık otel odaları vardır. çarşafların beyazına sinmiş o hiç anlamadığın hayatların hikayelerinle boğuşursun. bacaklarının altına,belinin yanına ve kollarının üzerine koyduğun yastıklar işe yaramaz. o yatağı istemiyorsundur. o yatak bir kabus makinesi gibi kavramaya çalışsa da seni, uykuya direnirsin. odanın içindeki tozlar,yan odada gürültüyle konuşan kadınların sesi,sokakta bir tane bile kedi göremeyişin ve her nasıl olduysa bir kaç saat içinde acıbadem kurabiyesi gibi çatlayan dudaklarının acısı seni uyutmayacak diğer gece bekçileridir. sonra o huzursuz uyku gelir.15 dakika.uyanırsın.beynin bile nemlenmiştir huzursuzluktan.yüzünü yıkar ve biraz su içersin.tekrar yatarsın. o biçimsiz yastıklar hiç bir şekle girmek bilmez. tekmeleyip o kirli halıfleks in üzerine atarsın hepsini.bir kaç acımasız küfür sarf edersin... saatler süren çekişmeden sonra beden pes eder ve sabahın ilk ışıklarına kadar kendini salıverir o kabus makinesi yatağa. sabah uyanıp bedeni kanlar içinde bulmak ise bir diğer kötü senaryodur. ve beynin zonklayarak ayağa kalkmak.yürümek.kupkuru ve sıcak bir günde bahçelerde dolanmak biraz canlı müzik dinlemek ve berbat bir Türk kahvesi içmek zorunda kalmak... sonrası ise ışıklar ve alkışlar.

Malaise from Christian Schmeer on Vimeo.


17 Nisan 2013 Çarşamba

Tutunamayan

Benimkisi bir tür açlık.
Doyurulması zor.
Hep dahası olsun açlığı...
Okuduklarım,dinlediklerim,gördüklerim,duyduklarım,dinlediklerim,ilham aldıklarım gün be gün çoğalsın açlığı bu.
Sabah gözümü açıyorum. Bugün ruhumu ne besleyecek diye soruyorum kendime.Sonra yatakta basit egzersizler. Anneannem kültür fizik derdi. Çok hoşuma gidiyor. Kültür fizik yapıyorum.Mutlaka bir şey dinliyorum o sırada. Saat 07:15, eğer alarm ertelenmişse 07:20. Ve günün ilk müziği. Lisa Germano "C'etatit ici".
Kargaları beslediğim günler aklıma geldi bunu dinlerken. Kahvaltı niyetine gelen o margarinli poğaçalardan kendi payıma düşenleri kargalarla paylaştığım ve kargaların varlığından rahatsız bir dolu karanlık insanla tıkıldığım odada mutlaka gökyüzünü görecek bir sandalyede oturup baharın gelmesini beklediğim zamanlar...
Şimdi penceremi açınca kozalaklı çam ağacına dokunacak kadar yakınım. Burası benim gizli alanımdı. Ama istila edildi. Kuzey-Güney izleyen muhteşem yüzyılın insanları tarafından...Şimdi kimse yok.Sizinle ben varım sadece.Gündeme dair bir şey yok.O kahrolası diziler ve pop müzik yok. Ben varım.
Telefonuma tam bu anda mesaj geliyor.
"Tutunamayan olabilir miyiz peki?" diye soruyor Canım H.
"Zaten öyle değil miyiz?" diyorum.
"Tutunamayan anlaşılmayandır. Background olandır"

Tutunmak. Tutunamayan nedir? Google a yazıyorum.Söyle bana google. Tutunamayan nedir?

Avunamamaktır demişler. Belki de ilk başta yazdığım şeydi. Doymayandır tutunamayan. Sanırım yeni bir araştırmanın içindeyim. Tutunamadıklarımızdan, tutunmasakta olurlarımızdan,tutundum ama tutunmasaydımlarımızdan, tutunmaktan başka çarem yoktulardan, tutunsamda hala düşmek için çok yakınım uçurumacılardan konuşalım.
     Tutunamayan rakısını ve kahvesini sek içerek sadece susandır belki de...
              Ya da tutunamayan, teslim oluşunla bile dalga geçendir.
                    Tutunamayanın ruhunda karanlık bir sirk vardır. Renklerin hepsi vardır ama sözcükler monokromdur. Uçurum kenarına gidişler vardır. Tam atlayacakken küçücük mavi bir çiçeği görüp vazgeçendir.
Mevsim değişse de kalbinde kardan adamlar kalanlardır.


14 Nisan 2013 Pazar

annen kediye aşı yaptırırken aklımdan geçenler.

öyle açık bir kalbin var ki,giderek şeffaflaşıyorsun.birisi kalbini kırarsa diye aklım gidiyor. ben ağlarken bir şey söylüyorsun ruhuma ormanlar dolusu oksijen doluyor.
doğru zamanda,doğru yerde olamamaktan oluşur hayat.

Kesin olan tek şey hiçbir şeyin kesin olmadığı, ki bu bile kesin değil.
+ Atasözü mü bu?
-Benim sözüm

neyse sen beni nasıl olsa yine anladın...
Tim Burton's Staring Girl

5 Nisan 2013 Cuma

Mountain View,California?

who is visiting my blog from Mountain View,California?

salutations! Say something and cheer me up :)

3 Nisan 2013 Çarşamba

2 Nisan 2013 Salı

başlık yazmak sinir bozucu bir şey

A.Brahem...İyileştirir...Düşündürür...Bazen acıtır...Genellikle huzur verir...Susuz,tek buzlu rakım-ki artık rakım bile susuz- ve sarhoşun damağındaki peynir gibi dirilişler...

istanbul bu akşam üzeri böylesi güzeldi...
Naneli bir sigara, hayallerden bahseden sohbetler ve siyah bir kahve ile daha da güzelleşti.  günleri saymak bile güzeldir bazen. bulut geçer.gün süzülür geceye.lacivertli yorganlara dikilmiş yıldızlar gibi tepemize asılır gökyüzü... bir bakarsın düş konmuş dudaklarına, öpüyor seni.kalbinin titremesini alır o yumuşacık his...hatlar kesilir.son ses kalır kulağında. rehberindir o senin. uyandığında yanında olmasa da düşler boyu seni koruyan ve kollayan...ve bir gün daha silinir geri sayımından...

neden "Wings of Desire?" - bir rüya teması ?

çünkü ruhun siyah beyaz olsa da, akan kanın  hâlâ  kırmızı.