Kocaman Barbet cinsi köpeğiyle her sabah yürüyüşe çıkan adam beni görünce dalgalı kır saçlarını eliyle tarayıp belli belirsiz tebessüm ediyor. Nasıl bir denk gelişse her gün arabayı park edip indiğimde karşımda buluyorum. Neden Barbet? diye içimden soruyorum her gördüğümde. İkisi birlikte absürt denecek bir uyumsuzluk içindeler. Sonra adam cebini yokluyor. Köpek ödülü kurabiyelerden çıkarıyor. Dev Barbet, itaatle yere çöküyor, sahibinin fırlattığı kurabiyeyi bir lokmada yutuyor. Bu sahneye tekrar tanık olmak istemiyorum çünkü sonrasında yine aynı şey oluyor. Dalgalı kır saçlı adam bana bakıyor, plakamı okuyup belli belirsiz tebessüm ediyor. Maskemi takıyorum. Tebessüme karşılık vermiş olabilme ihtimalimle baş başa bırakıyorum adamı ve dev Barbeti. Bazı insanlarla karşılaşmak sizde de tekinsiz hisler yaratır mı? Ben de yaratıyor. Kablosuz kulaklıklarımın sesini daha da açıyorum. Müzik hep olmalı, adımlarıma eşlik etmeli. Harmony Korine çalıyor. Enteresan bir şekilde acayip klipinden başka aklımda hiçbir anısı olmayan bir parça. Halbuki benim yaşamımda ilmik ilmik işlenen anı kodlarının hepsinin bir şarkısı vardır. Sabahın serinliğini göğsümde hissediyorum. Mevsimine göre giyinmememin bedelini göğüs kafesime dolan serin rüzgarla ürpererek ödüyorum. Fermuarımı çekiyorum. Güneş gözlüklerimi takıyorum. Güneş yok. Sabah yedi on beş. Gereksiz göz temaslarının gardiyanı olan gözlüklerim beni birkaç lüzumsuz selamlaşmadan kurtarıyor. Binanın içi sıcaklığı ile içimi ısıtıyor. Gece koltuklarda sızmış kediler, uykulu bakışlarla tembel tembel miyavlıyorlar. Bir kedi gibi her yerde kıvrılıp uyuyabilmek bu hayatta en çok istediğim şeylerden biri. Yatağı rahatsız diye terk ettiğimiz sayısız otel odasını hatırlıyorum bir anda. Princess and the Pea hikayesindeki o gerçek prenses gibi yataktaki en ufak bir falso beni hayattan soğutabiliyor. Pelion'daki berbat yatak geliyor aklıma. Booking'de 9.9 puan gözüken efsane otelin, içi yünler ve çaputlarla doldurulmuş korkunç yatağı... Sıcaktan ve çaresizlikten ağlamaya hazırken, T'nin elimden tutup. "Haydi denize girelim, çıkınca rakımızı içip yemeğimizi yiyelim akşam üstü serinliğinde rahat yataklı bir otel bulup orada uyuyacağız" deyip içime serin sular serpmesiyle o çaresizlik yerini huzura bırakmıştı. Benim yaşadığım küçük krizleri, gereksiz korkularımı ve paranoyalarımı hep serinkanlı ve aklıselim sözlerle yatıştırmayı bilen canım T.' me sarılıp, ufunetlerimin serin mavi Ege sularında yok oluşuna tanık olmuştum o gün bir kez daha...
Bazı insanlar otobüste, uçakta veya trende de aynı kedi gibi kıvrılıp uyuyabiliyor. Bu insanların uyku hikayelerini hep merak etmişimdir. Anneleri onları bebekken nasıl uyuttu? Uykuyu nasıl bu kadar sevdiler? Omurgaları nasıl bu denli sağlıklı? Bu insanların kedilerle bağları olduğunu düşünürüm hep. Kedileri seven insanlar her bulduğu yerde uyuyabilme performansına sahip olabilirler. Berbat bir korelasyon ama tecrübemle doğru orantısı şüphesiz.
Merdivenleri hızla çıkarken, düzenli yürümenin dizleri ve bacakları hafiflettiğini düşünüyorum. Çıkarmaya henüz hazır olmadığım N95 maskemin içinde hafif nemlenen ağzım ve burnum canımı sıksa da merdivenden çıkarken hiç tıkanmayışım keyfimi düzeltiyor. Şiddetle B.'yi görmek istiyorum. Ona anlatacak hep çok şeyim var. Zaman ve mekanı büküp açtığımız o derin sözcükler tünelini düşlüyorum. Birden karşıma çıkıyor. Kafasının tepesindeki dev topuz, sorgulayıcı baykuş bakışlarıyla üstümden geçen geceyi okumaya çalışıyor. Onunla konuşurken bazen kimin konuştuğu belli olmuyor. Kafaları açan sorular, rüyalar, duyulan sesler, kozmik frekanslar, doğa, insanlar, insiyeler, sesler ve şarkılar hepsi iç içe geçip düğümleniyor ve kendi kendine çözülüyor. Bazen olur olmaz tek elini göğsüne diğer elini de güneşe tutuyor. Anlattıklarımdan tükenen yüreğini türlü yöntemlerle şarj ediyor. Bana bir şarkı çal diyor. Müzik zevkimi ve ona verdiğim mesajları seviyor. Sonra yine boyutları reddeden sözcükleri havaya iliştirip sessizce tünele itiyoruz.
Kendimi doğaya atıyorum sonra. Massive Attack, "Live with me" adımlarım hızlanıyor. Sümbüllerin bahçeye taştığı bahçeden birkaç sümbül kopartıyorum. Kokularını içime çekince sevdiğim birine sarılmış gibi oluyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Çekinme,yaz.