13 Ağustos 2023 Pazar

Marla

-Sen sıçarken nasıl ses çıkmıyor tuvaletten? Haydi sesi bir şekilde anlarım da, kokuyu nasıl yok ediyorsun?
Sorduğum sorular karşısında sırıttı. Opera bulvarına yakın konakladığımız üç yıldızlı otelin en üst katında kral dairesi sayılabilecek odamızın Fransız balkonuna yaslanmış, sigarasını içiyordu. Kirpi gibi sarı saçları ve mor makyajı ile alternatif bir Marla Singer'dı benim için. 
-Tuvalete oturmadan önce tuvalet deliğine bolca tuvalet kağıdı atıyorum. Böylece düşen bok, ses çıkarmıyor. Bok düştüğü anda da sifonu çekiyorum, böylece kokmuyor.
Saatlerce oturup bu tuhaf alışkanlıklarını, çıkarımlarını ve aforizmalarını dinleyebilirim onun. Dünyanın en basit hadisesini bile şiirsel bir dille ve türlü kaynakçalarla anlatabilir. İsterse zekasıyla acımadan kanatabilme gücü olsa da, o gücü kadife kınında bir hançer gibi saklar ve sözcüklerini o kadifeden seçer; eğer hançerine değerse sözler, vay halinize! Ne Matrix'in hapları, ne endorfin ne melatonin! Hiçbiri unutturamaz size o sözlerin yarasını.
Onunla belki yüz yıl önce tanıştık, belki de yirmi dört yıl. Einstein işine bak, sen! 
Bir gece yine dünyayı kurtaramamaktan yorgun düşmüştük. Soğuk bir Selanik gecesinde, şaraptan kurumuş burnum ve ağzım, elimde konuştuklarımızı not aldığım pembe deri defterim, ardımda bıraktıklarım ve küçücük bir kardan adamın bile beni ağlatabildiği zamanlar... Gecenin bir vakti tavandan gelen seslerle uykudan solmaya başlayan sohbetimiz dirilmişti.
-Bu ses ne?
-Komşu. Takunyalarla geziyor. Hep böyle.
-Ver bana bir sopa.
-Saçmalama, len!
Oysa biliyordu ki, aklımdan geçenle, aklımdan geçeni yapma hızım arasındaki süre bazen bir gün, bazen bir ay, bazen bir ömür bazen ise bir mili saniye sürebilirdi. Bu normal bir şeydi belki ama normal olmayan bu hızın durumlar nasıl, kişiler kim olursa olsun, asla kestirilemeyeceğiydi. Üzgünüm yine Einstein; işine bak, sen! 
Bu hikayenin sonunda şöyle bir sahne vardı. Ben evin içinde hızla koşuyor ve bir yandan da var gücümle elimdeki sopayla tavana vuruyordum. Marla, yalvararak ardımdan koşuyordu. Yapma! Ne olur! Yapma, yeter! 
Soğuktan donanı buzla ovarlarmış, sevgili okuyucu. Nush ile uslanmayanı etmeli tekdir, tekdir ile uslanmayanın hakkı kötektir . İşte bu tavana vurulan kötek, yukarıdaki takunyalının topuklarını kesmişti.
Sen farkında olsan da olmasan da ben dediğin her şeyi dinliyorum, Marla. Sıçmanın bile bir edebi var! Edep yahu! 
Senden başka kimi böyle dinlerim ki ben?
Kimseyi.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Çekinme,yaz.

Zamanın kaydı

 Ağustos'ta yeniay, evinin arkasından doğarken eğer tanrılar sana gülümserlerse, eşinin badem ağacının altında, bir başkasının düşlerini...