PODCAST

24 Şubat 2011 Perşembe

oxygen-adem


!F kapsamında izlediğim filmlerde nokta atışları yapmaya devam ediyorum sanırım.
Hans Van Nuffel'in yönetmenliğini yaptığı Belçika yapımı "oxygen" isimli film gerçekten çok etkileyiciydi.
"Tom ve abisi Lucas, ciğerlerini yavaş yavaş eriten ve genetik bir hastalık olan sistik fibrosis ile mücadele etmektedirler. En iyi ihtimalle, yirmilerine geldiklerinde ciğer nakli ile bir on yıl daha kazanabilirler. Akıllı, uslu ve sakin Lucas’ın tersine, Tom kendisine biçilen kısa ömre isyancıdır, asidir ve serserilerle takılır. Bir gün hastanedeyken Xavier ile tanışır. O da aynı hastalıktan muzdariptir ama buna rağmen profesyonel bir sporcu gibi takılmakta, muhtelif maceralarla gününü gün etmektedir. İyimserliği ve enerjisi bulaşıcıdır. Tom ise hastanenin koridorlarında dolanmaya başlar; bu esnada rastladığı ve bir enfeksiyon nedeniyle aylardır karantinada tutulan Eline’in tuhaf cazibesine kapılır. İkisinin birbirine dokunması yasaktır, tek iletişim yöntemleri telefonla konuşmaktır. Buna rağmen aralarında bir aşk doğar. Koşullar üzüntüyü kaçınılmaz kılsa da Oksijen asla melodrama kaymayan, başka telden çalan, romantik ve eğlenceli bir film. Ölümle değil, genç olmakla ve hayatta yolunu bulmaya çalışmakla ilgili bir film. İçinde aşk var, sürat yapmak var, Hooverphonic grubunun solistinin bahşettiği nefis soundtrack var. Bol bol gençlik var. Nefes almak var."
Diye yazılmış ama bence daha fazlası da var.
Bir kere müzikler gerçekten çok başarılı,mekan değişikliği çok olmasa bile seyirciyi baymıyor.
Yönetmen Star Wars'tan bir hayli etkilenmişe benziyor. Kilit noktalarda Darth Vader esintisi yayılıyor.Tom çocuk yaşta, nadiren görülen hastalığı dolayısıyla inceleme jürisinin karşısına çıktığında elinde Dath Vader oyuncağını tutmakta ve adeta ondan güç almaktadır,abisi Lucas'la olan son diyaloğunda -abisine moral vermek için "Rise Darth Vader" diyor- ve herşeyi göze alıp Eline'in karantina odasına girdiği kılık ta da Darth Vader i andırıyordu.
Xavier de çok güçlü bir portre çiziyor.Tom ie benzer hücre yapılanmasına sahip Sistik Fibrosis hastalığı olmasına rağmen sualtı fotoğrafçısı olup hızla koşabilmektedir. Bunu izlerken sağlıklı ciğerlere sahip olup sigara içmenin ne kadar ŞIMARIKÇA bir şey olduğunu bizlere bir kez daha hatırlatıyor.
Ertesi gün koşu bandında var gücümle koşarken sağlıklı nefes almanın tadına daha bir güzel vardım.

Merak edenler için: Cystic Fibrosis

20 Şubat 2011 Pazar

Griff the Invisible


(spoiler içerir)
!f kapsamında cuma akşamı "Griff the invisible"'ı izledim ve tahminimden daha çok begendim.
Gündüzleri sıkıcı bir ofiste çalışan ve iş arkadaşları tarafından sürekli taciz edilen Griff,geceleri bir süper kahramana dönüşüp sokaklarda adaleti sağlamaktadır. Evinde çok gelişmiş teknolojik donanımlardan oluşan bir kontrol sistemi vardır ve şehri gözetlemektedir.Griff in gerçeküstü dünyasından çıkmasını isteyen ağabeyi Tim onun için endişelenmektedir.
Tim'in kız arkadaşı Melody ise paralel evrenlere ve bütün imkansızlıklara tutkusu olan bilim meraklısı bir genç kadındır. Durmadan kendini sert bir zemine atıp veya kafasını duvara vurup uygun bir hesaplamaya denk gelip bir başka boyuta geçebileceğini düşünmektedir.Griff ve Melody bütün naiflikleri ve çılgın hayalleri ile birbirlerine daha çok yakınlaşırlar. Melody Griff in görünmez olması için ona yardım etmeye başlar.
Bu sevimli filmde "gerçek nedir?" "gerçek olduğu söylenenler mi?" yoksa "bizi kendimizi gerçek hissettiren şeyler mi?" sorularını sürekli sordum kendime. Bazen inandığımız şeylerin dünyasının bizleri aslında "büyüklerin" dünyasından daha çok mutlu ettiğini bir kez daha anladım.Sonra anlaşılır ki,Griff aslında görünmez değildir,evindeki kontrol sistemi ise kırık dökük bir kaç bilgisayar ve kablo parçasından oluşmaktadır.O bir anti kahramandır ama kendini görünmez bir kahraman olarak hayal etmektedir,ve bu onun tek mutluluğudur.
Bütün hayalperestler ve içindeki büyümeyen çocukla yaş alanlar bu filme gitsinler derim.Bu arada filmin müzikleri de güzeldi.

18 Şubat 2011 Cuma

Patrick McCabe


what fire do we want its just as good sitting here staring into the ashes. ...

16 Şubat 2011 Çarşamba

!f istanbul 2011


!f İstanbul AFM Uluslararası Bağımsız Filmler Festivali İstanbul’da 17-27 Şubat tarihleri arasında.Festival ile ilgili tüm bilgileri düzenli olarak bu adreslerden takip edebilirsiniz.

www.ifistanbul.com
www.blogifistanbul.com
www.twitter.com/ifistanbul
www.vimeo.com/ifistanbul

15 Şubat 2011 Salı

God is an Astronaut and Patrick Watson@İSTANBUL

Wow!I've got great refreshing news!

God is an Astronaut March 9th @ Romeo Juliet Istanbul



Patrick Watson April 19th@ SALON IKSV




I am looking forward to seeing them on the stage!I am leaping for joy!

13 Şubat 2011 Pazar

kısa kısa telgraflar 3



Sevgili D.
"5 dakikada değişir işler" diyorsun hep bu aralar. Ve yine çok haklısın. 5 dakikada değişir işler. Hem de nasıl değişir...

Sevgili F.
Ne hale gelmişsin sen!İnanamıyorum.Evliliğin en karanlık şaplağını yemişsin.Geçmiş olsun.

Sevgili E.
Dün gece ile ilgili bana hiç soru sormadığın için çok teşekkür ederim.Bazen bilirsin ketumluğum tutar konuşmam,konuşamam,o anlardan biriydi işte,ve sen beni anladın.

Sevgili B.
Hakkında yazılanlar gerçekten doğruymuş.Aslında ne kadar yalnızsın.Dumanlı evin,radyatöre yapışık siyam kedin,tabloların,çizimlerin ve hiç saklayamadığın kan kaybeden kişiliğin...Evet.Yeteneksizsiniz.Hediye için teşekküre gerek yok.Ben sadece sözünü tutan birisiyim o kadar.

Sevgili S.
Yıllar geçti ve seni hiç aramamama rağmen hala beni hatırlayıp telefonu açıyorsun.Ne iyi insansın sen sahi...

Sevgili A.
Sevgili Terket Gel partisine çağırıyorsun.Nerden buluyorsun bu zevzek partileri yahu?

Sevgili T.
Herşey için çok teşekkürler.Muhteşem bir ev sahibisin.Sayende harika zaman geçirdik.

Sevgili Y.
Keşke hasta olmasaydın.Sahilde oturup kahve ve üzümlü cigar içerdik.

Sevgili X.
Kayboldun gittin.

About Olafur Arnalds İstanbul Concert



It was good!
Everybody sat quietly and let the music get in their souls.It took about 1,5 hours.You could feel the strange distance which is unique to Northerners.I mean lacking of dialogue with the audience...He barely talked but played most of the time.Anyways,It was nice to see them performing in Istanbul and they left their soft Icelandic tune in my ears.

Lisbon



Another route.Another flight.Butterflies in my stomach.It is snowing in Istanbul.Not a real snow though...Feather like snowflakes touch my black hat and then they melt.


This is Atlantic ocean.I am drinking my third whisky on the rocks after two little bottles of wine .A bit tipsy?Yeah.A bit. Next to me, there is another wanderer like me.Another friend I met while I am travelling... Chris.He has been travelling around the world ever since he is retired.He lives in Bangkok and Lisbon,a weird combination.We say "cheers" and hit the glasses. This old man advices me to listen my heart and be free as much as I can.Then he shows me Atlantic ocean.



This is Portugal.Welcoming us with a sunny weather.Outside is around 20 degrees.Even my bones get warmer.A huge and tipsy smile on my face. I am ready to explore this exciting city.



Bélem Tower, Sintra,Old town, Down Town,Cascais,Chiado,Ericeria,Jéronimos,Corenses and Expo 98...Wonderful places o visit.It is warm,I am not wearing my coat.This city is a very artsy place. Art is everywhere. Too many exhibitions,theatre and film festivals...And of course Fado music.I have never thought that fado singers would be such arrogant.We went to a Fado night and the fado singers were cranky,arrogant and unsmiling,yet, the music was fine. Fado music is made to make people cry so maybe this is why the arrogant singers were so unsmiling.



And the delicious food...Seafood....yummy!
And of course the local wines...Fantastic taste,varieties...Wine tasting houses are very popular there. You can just drop in a winehouse and they serve you antique wines for great prices!
This is the first time i feel like i am home.
Lisbon is a place to live in!

7 Şubat 2011 Pazartesi

P.S



Buradaki 6.gunum.
Ailem haricinde ozledigim 2 sey var.
Cok sevgili dostum.
Ve bir de damla sakizli Turk kahvesi.
Ama burada da Atlantik okyanusu,muhtesem ahtapot salatasi,bol tuzlu bacalhau,enfes espresso,100lerce degisik sarabi tadabilecegim sarap tadim evleri,paltosuz gecirilen bol gunesli gunler,kibirli fado muzisyenleri ve muhtesem 2 insan var...
sanirim simdilik bu kadar.
istanbulda gorusmek uzere.

neden "Wings of Desire?" - bir rüya teması ?

çünkü ruhun siyah beyaz olsa da, akan kanın  hâlâ  kırmızı.